benim minikbebegim 6 ayını da bitirdi! daha tatlilastigi gibi daha huysuzlasti. geceleri 2 kere kalkan cocuk saat bası uyanmaya başladı. ama öyle bir duygu ki bir kere gülsün insan tüm yorgunluğunu unutuyor!
6 Aralık 2010 Pazartesi
ve bu 3 ay boyunca ben her gün öğlen bu dombiliyi beslemek için eve gittim.
bu haftadan sonra 6. ayı biteceğinden artık öğlen beslenmelerimiz sona erecek.
1 aydır ek gıdalara alışma sürecinde.
elmayı seviyor ama kabız yaptı.
yoğurt ağız kenarında kabarmalara yol açtı.
sebze çorbasını da keyfi olursa yiyor.
portakal/mandalina favorisi ama onlar da asitli diye ben çokl vermek istemiyorum.
bakalım 11/12/10'dan sonra neler yiyecek minik kuş.
12 Kasım 2010 Cuma
1111111

twitterda da söylediğim gibi bir mucize bekliyorudum.
ali bey konuşabilir yada ansızın yürümeye başlayabilirdi.
ama olmadı maalesef.
5 ayını bitirirken 7.130gr, 68 cm.
biraz zayıf mı sanki dedim, bu kadar harekete çok bile dedi doktoru.
boyu ortalamanın üzerinde.
dün ayrıca ilk kez anne sütünden başka bir şey yedi; yarım elma suyu.
artık bana olan bağlılığı yavaş yavaş azalacak.
belki yarar nurime, göreceğiz.
öperins!
2 Kasım 2010 Salı
yağmurun bile.

misal ayağını ağzına sokmakla kalmayıp, baş parmağını emmek.
misal yattığı yerde 180 derece dönüp altüst olmak.
misal yemek masasından koca salata tabağını çekmek, tutmasaydım düşüyodun yapmak.
misal annesini görünce ellerinin ayaklarının ayrı oynaması, gülücükler saçması.
misal şakalar, oyunlar.
çok güzel şeyler bunlar !
19 Ekim 2010 Salı
şu aralar cidden çok yoğunum,
iş yerinde o dilekçe senin bu temyiz benim, duruşmalar, öğlen koştur koştur minik beyi emzirmeye git, akşam eve gel derken gün bitiyor, ee tabi ben de bitiyorum.
allaaam klasik anne blogları gibi konuşmaya başladım bile.
her neyse ali fikret bey 3-4 gündür ayakta sallanıyor, sanırım alışkanlık yaptı bu onda.
zararlı olduğunu söyleyenler olduğu gibi teyzem gibi zekasını geliştirdiğini iddia edenler var.
ona iyi mi kötü mü bilemem ama beni beşiğin başında oturup sallama zulmünden kurtardığı için ben sevdim bu ayakta sallama işini.
oğluşum(!)(şu oğluşum lafını kim bulduysa ağzına tekme atmak istiyorum) pazar günü ilk kahkasını da attı.
normalde sürekli gülüyor, bık bık konuşuyor ama bu sefer devamlılık arz eden şekilde yüksek sesle güldü.
durmadan bir şeyler anlatmasından erken konuşacağı sonucunu çıkarıyorum ama tamamen sallama tabi.
keşke bilimsel bir açıklaması olsa da ben de her anne gibi zeki ama çalışmıyor diyebilsem.
bunların haricinde kakası sarı, kusmuğu peynir kesiği gibi beyaz, yanakları çok tatlııı.
yerim ki ben onu!
12 Ekim 2010 Salı
aslında bu kayıtta;
dün gece babasının yokluğunda oğlumla beraber yattığımızı,
elele uyuduğumuzu,
sabahın 6'sında kakasını yapıp beni sinirlendirdiğini,
ama karanlıkta bile beni görüp gülümseyince her şeyi unuttuğumu,
o saatte bununla ilgili twit yazdığımı,
marlené'nin beni, minnoş yavrusunun ee-eesine "bok" diyebilen bir anne olduğum için sevdiğini,
neşe ve keyifle yazacaktım amaaa,
arkadaşımın çok yakın bir arkadaşının, benim de fotoğraflarından görüp bildiğim 1,5 yaşındaki oğlunun balkondan düşüp öldüğünü öğrenince hepsi boğazıma dizildi.
miniğim sabaha kadar uyumasa da, sıçsa da kabulüm.
yeter ki bana hep gülsün.
dün gece babasının yokluğunda oğlumla beraber yattığımızı,
elele uyuduğumuzu,
sabahın 6'sında kakasını yapıp beni sinirlendirdiğini,
ama karanlıkta bile beni görüp gülümseyince her şeyi unuttuğumu,
o saatte bununla ilgili twit yazdığımı,
marlené'nin beni, minnoş yavrusunun ee-eesine "bok" diyebilen bir anne olduğum için sevdiğini,
neşe ve keyifle yazacaktım amaaa,
arkadaşımın çok yakın bir arkadaşının, benim de fotoğraflarından görüp bildiğim 1,5 yaşındaki oğlunun balkondan düşüp öldüğünü öğrenince hepsi boğazıma dizildi.
miniğim sabaha kadar uyumasa da, sıçsa da kabulüm.
yeter ki bana hep gülsün.
28 Eylül 2010 Salı
moderin anne.
en sevdiğimiz türk müzisyen mirkelam ne demiş şarkısında "aşkı biz, tadarız, anne babadan, doğmadan ooo"
ee biz de madem bir anne-oğul blogu hazırlayacağız, bu oğlanın hangi aşktan meydana geldiğini de yazmak "must" dan öte "have to".
sene 2000, ankara üniversitesi cebeci kampüsü sodexo yemekhanesinin merdivenlerine hayali bir yazı düşüldü "işte buraya yazıyorum, ben bu çocukla tekrar birlikte olup, evlenip, çocuk yapacağım"
ilk bakışta psikopat bir eski sevgilinin umarsız nidaları gibi görünse de kafasına koyduğu şeyi yapandan öte allahın sevgili kulu olmakla övünen ben dualarıma karşılık bulmakta gecikmedim.
14.04.2000 de başlayan serüven, 2006 yılında nişanelendi, 2008 yılında ise mutlu son!
uzun ilişkilerin sıkıcı olduğuna, aşkın bitip aranızdaki o şeyin kutsal bir sevgi olduğuna dair masallara inanmayın genç duygudaşlarım.
nazar da edip şimdi durduk yere benim kocamla aramı bozmayın da, 10 yıl geçse bile aşk bitmeyebiliyor söylemesayip.
evlenince geçer dediler geçmedi.
çocuk doğunca kesin biter dediler, bitmedi.
bundandır ilk hamile olduğumu öğrendiğimde zırıl zırıl ağlamalarım.
sevgilimi kaybetme korkusu, aşkın koca suretine dönüşeceği endişesi -şimdi dünyanın en güzel haberi olduğunu anladığım- o haberi aldığımda gözyaşı olup gözlerimden akmıştı.
ne salakmışım! ya da genelleme yapanlar ne salaklar!! bir sevinç yaşatmadınız be adama.
(bebeğime yaptığım blogda da hamile kaldığımda ne kadar üzüldüğümü yazmam ne güzel!)
4 ay sonunda tüm klişelere inat, hayatımın sona erdiğini değil yepyeni bir sevgiyle yuvarlanarak büyüdüğünü hissediyorum; sevgi yumağı misali.
kocamı da bebeğim kadar sevdiğimi, bebeğimizin hayatımızın merkezinde değil oluşturduğumuz üçgenin bir köşesinde olduğunu hissediyorum.
işte bu blog da kafamızda canlandırdığımız anne imajını yıkmak, herkesi anne olmaya özendirerek meşru/gayrimeşru çocuk sayısını artırmak amacında.
şaka be şaka, evlenmeden çocuk yapmayın. yaparsanız da sorumlusu ben değilim yani.
blogda insanın düğün kaynanası kılığına bürünmeden nasıl anne olabileceğini, nil karaibrahimgil şarkılarının bir insanda nasıl vücut bulduğunu göreceksiniz.
haa göremezseniz açıkça söyleyin, tükakalayın beni.
eleştiriye açığım, eleştireni açarım.
şimdi dilimizi ısırıp, kıçımızı kaşıyarak maşallah diyoruz, içten yapıyoruz bunu.
ve hoş geldin diyoruz;
keyfini çıkarın moderiin anne geldi, öperins!
ee biz de madem bir anne-oğul blogu hazırlayacağız, bu oğlanın hangi aşktan meydana geldiğini de yazmak "must" dan öte "have to".
sene 2000, ankara üniversitesi cebeci kampüsü sodexo yemekhanesinin merdivenlerine hayali bir yazı düşüldü "işte buraya yazıyorum, ben bu çocukla tekrar birlikte olup, evlenip, çocuk yapacağım"
ilk bakışta psikopat bir eski sevgilinin umarsız nidaları gibi görünse de kafasına koyduğu şeyi yapandan öte allahın sevgili kulu olmakla övünen ben dualarıma karşılık bulmakta gecikmedim.
14.04.2000 de başlayan serüven, 2006 yılında nişanelendi, 2008 yılında ise mutlu son!
uzun ilişkilerin sıkıcı olduğuna, aşkın bitip aranızdaki o şeyin kutsal bir sevgi olduğuna dair masallara inanmayın genç duygudaşlarım.
nazar da edip şimdi durduk yere benim kocamla aramı bozmayın da, 10 yıl geçse bile aşk bitmeyebiliyor söylemesayip.
evlenince geçer dediler geçmedi.
çocuk doğunca kesin biter dediler, bitmedi.
bundandır ilk hamile olduğumu öğrendiğimde zırıl zırıl ağlamalarım.
sevgilimi kaybetme korkusu, aşkın koca suretine dönüşeceği endişesi -şimdi dünyanın en güzel haberi olduğunu anladığım- o haberi aldığımda gözyaşı olup gözlerimden akmıştı.
ne salakmışım! ya da genelleme yapanlar ne salaklar!! bir sevinç yaşatmadınız be adama.
(bebeğime yaptığım blogda da hamile kaldığımda ne kadar üzüldüğümü yazmam ne güzel!)
4 ay sonunda tüm klişelere inat, hayatımın sona erdiğini değil yepyeni bir sevgiyle yuvarlanarak büyüdüğünü hissediyorum; sevgi yumağı misali.
kocamı da bebeğim kadar sevdiğimi, bebeğimizin hayatımızın merkezinde değil oluşturduğumuz üçgenin bir köşesinde olduğunu hissediyorum.
işte bu blog da kafamızda canlandırdığımız anne imajını yıkmak, herkesi anne olmaya özendirerek meşru/gayrimeşru çocuk sayısını artırmak amacında.
şaka be şaka, evlenmeden çocuk yapmayın. yaparsanız da sorumlusu ben değilim yani.
blogda insanın düğün kaynanası kılığına bürünmeden nasıl anne olabileceğini, nil karaibrahimgil şarkılarının bir insanda nasıl vücut bulduğunu göreceksiniz.
haa göremezseniz açıkça söyleyin, tükakalayın beni.
eleştiriye açığım, eleştireni açarım.
şimdi dilimizi ısırıp, kıçımızı kaşıyarak maşallah diyoruz, içten yapıyoruz bunu.
ve hoş geldin diyoruz;
keyfini çıkarın moderiin anne geldi, öperins!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)